Skip to content

Kategori: Yazılarım / My articles

Mart’ın sonu BAHARMIŞ…

 

 

Ne söylenir, Nasıl sevinilir inanın bilmiyorum.40 yaşından günler aldığım hayatımın bu döneminde ilk kez yaşadığım bir duygu…

Bildiğim tek şey ise bu duyguya o kadar çok ihtiyacım varmış ki…Sanırım tek yapacağım şu an için bol bol keyfini çıkarmak..

Sonrası mı? Emanete çok iyi sahip çıkmak ve çok çalışmak çünkü gerçekten bu sefer bu Martın sonu BAHAR olacak

Dün geceden beri dilimdeki tek şiir ….

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

Ahmed ARİF

ANKARA YETER ARTIK

ANKARA
.
1992 yılıydı.
Ankara’daydım işte.
Sakarya’nın doğusuna ilk defa geçmiştim.
.
Gebze’de doğmuş,
İstanbul havasıyla büyümüş biri olarak,
Ankara çok farklı gelmişti bana.
Kızılay’daki kafelerde öğrenciler
Kızlı erkekli oturuyorlar,
Okey oynuyorlar
Ya da sohbet ediyorlardı.
Meşrutiyet’i kesen köprü önlerinde,
Sevgililer öpüştüğünde,
Kimse yan gözle bile bakmıyordu.
Doğaldı,
Özgürdü,
Moderndi,
Sanat severdi,
Tiyatro ve sinema izlerdi,
Sakarya’da keyif sürerdi Ankaralılar.
O zamanlar Melih Gökçek yoktu.
Dediğim gibi sanat ön plandaydı.
Ve ben ilk defa,
Bir şehre aşık olmuştum.
.
Ankara griliği derler ya,
Ben hiç öyle görmedim Ankara’yı,
Hep renkliydi benim için.
Çocukluk yıllarımızdaki masumane
El tutuşmalarını bir kenara koyarsak;
İlk defa bir kızın elini,
Aşkla tutmuştum bu şehirde.
Aşkla bakmıştım gözlerine.
Zamanla pastelleşti
Ve soluklaştı belki bu şehir ama
Belli belirsiz renkliliğini görürüm halâ.
.
Bir insanın dünyayı değiştirebileceğine
Atatürk’ü okuyarak tanık olmuştuk.
Bir ya da birkaç insanın
Bir şehri nasıl yok ettiğine,
Gözümüzle şahit olduk.
Sonra bir ülkeyi birilerinin yok etmesini,
An be an izledik.
Tepki vermek istedik.
Böcekler gibi zehirlenerek,
Yerlerde süründürüldük.
.
O çok sevdiğim Kızılay’da,
Hiçbir şey yapmazken,
Sadece birileri sesimizi duysunlar diye isterken,
Gezi Park’ı ruhuyla bütünleşmişken,
Gaz bombası atan,
Yerlerde süründüren,
“Hepiniz Atatürk’ün piçlerisiniz” diye bağıran
Bir grup zavallının,
Zalim ellerine mahkûm kaldık.
İçlerinden sadece üçü vicdanlı çıktı,
Ve bize yol göstererek kaçmamızı sağladı.
Bir elimde yeğenim,
Bir elimde arkadaşım,
Amiyane tabiriyle,
Onları sürüyerek,
Gözlerimiz görmeden,
Uzaylı gibi görünen zalimlerin içinden,
Dar bir aradan Karanfil’e kaçtık.
Salyalarımız, sümüklerimiz boyunlarımızdayken,
O görüntüye değil,
Bizi koruması gerekenlerin
Yaptıkları zulme iğrenerek,
Uzaklaştık Kızılay’dan.
.
Halbuki ben aynı yerde;
Batı Sineması’nı,
Batı pasajında bira içtiğimiz mekanları,
Çıkışta,
Bir ağaca çarptıktan sonra,
“Pardon” deyişimi,
Gençliğimi
Ve kahkahalarımı hatırlamak isterim.
.
Sonuç olarak
Gerçekleri ele alacak olursak,
Bir grup zalimin zulmüne maruz kaldıktan sonra
Susturulduk ve sindirildik mi?
Cevabım kesinlikle evet.
Ama gelecekten umudumu kestim mi?
Tabii ki hayır.
.
O gülen insanların basit şehri Ankara’nın
Tekrar geri geleceğine ümidim sonsuz.
Zalimlerin değil,
İnsanların yöneteceği bir şehir olacak elbet bir gün,
İşte o gün,
Rengarenk olacak yine
Bu güzel şehir…
.
Bir insan gelecek
Ve önce bu şehri baştan var edecek…
.
15 Mart 2016
Ertan GÜNAY
Ankara